Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Temmuz ayının serin sabahlarında, yaylanın sisli ufkunda annemle beraber erken kalkardık. Sabah namazımızı eda eder, ardından kahvaltımızı hazırlayıp günün bereketine niyetle başlardık. Annem inekleri ve keçileri sağarken, ben de elim bulaşık suyuna değmiş, yıkayıp bitirirdim. Ardından sürüleri meraya salardım; keçilerin gözü açıktır, fırsat bulsalar komşunun tarlasına dalarlar. Onların başında beklerken bazen telefonuma sarılır, gördüğüm insanları ve manzaraları sosyal medyada paylaşır, uzak diyarlardaki dostlarıma yayla nefesini ulaştırırdım.
Kimi zaman karikatürler çizerdim, kimi zaman da toprağın nemini görünce içimdeki çocuk uyanır, parmaklarımla kazıp çıkan suyu küçük bir göle çevirirdim. Bir hortum bağlayıp üzerini taşlarla kapatır, suyun temiz kalmasına dikkat ederdim. Kuş da içsin, kurbağa da faydalansın, yoldan geçen yolcu da kana kana içsin diye düşünürdüm.
Düğün Yolculuğu
Bir gün dayımın torununun düğünü için, köyün eskilerinden kalma 1982 model kırmızı Ford kamyonetimize atladık. Yanımda Şevkoto Ali emim vardı. “Hasan, Kıran yolundan gidelim; Olucak’ta soğuk su içmeden düğün yoluna devam edilmez,” dedi. Yollara düştük; Keten Çukur obası, Sekü obası, Karga köy obası derken Ağaçbaşı’na vardık. Hasan Parlak’ın çay ocağı ve bakkalının önünden geçerken Ali emim eski hatıraları dillendiriyordu, ben de pür dikkat dinliyordum.
Olucağa vardığımızda yeni ahşap yayla evleri gökyüzüne karşı göz kamaştırıyordu. Soğuk sudan kana kana içtik; öyle bir sudu ki, kar tadında, buz gibi…
Yolumuza devam ediyor Ali Emim anlatıyor du. “Bizim Cihan burada kaza yapmıştı,” diye gösterdiği yerde anılarını tazeledi. O gün İnce Mehmet ile arabayı çekiciyle kurtardıklarını anlattı.
Frenin İmtihanı
Yayla yollarında eski model aracın freni güven ister. Doğankent’te otobüsçü İzzet Öztürk abimizle çay içmiştik. Bana, “Hasan, ayağın hep frende olmasın, ara ara bas, düşük vitesle in. Bu arabaların freni çabuk kızar,” diye nasihat etmişti. Onu dinledim, şükür rampaları sağ salim indik.
Eymür köy merkezine vardığımızda kahvenin önünde eski muhtar, Pala dayı, yüzü yola dönük çayını içiyordu. Yaş 90’a dayanmıştı. 1990’larda bizleri Tirebolu’ya okula götüren servis şoförümüzdü. Oğlu Cevdet abi Avusturya’ya gidince, hep o taşımıştı bizi.
Ali emim, “Burada bir soluklanalım,” dedi. Ayağımı frene attım, fren tutmadı! Allah’tan yol düze çıkmıştı, hızımız yoktu, gazı kestim, araba kendi kendine durdu. Eğer o fren rampada bitseydi, kaza kaçınılmazdı. İçimden “Allah korudu,” dedim.
Eski Dostlarla Sohbet
Kahvede Pala dayıya uğradık, çay söyledik. Kendimi tanıtınca gözleri nemlendi, eski günleri hatırladı. “Hasan, gözlerim artık görmez oldu; birini kaybettim, diğeri de zor görüyor,” dedi. Yaş almıştı, ama hatıralar dipdiri duruyordu. Sohbet edip çayımızı bitirdik, helalleştik. Araba da dinlenmişti, fren kendine gelmişti. Yolumuza devam ettik.
Bu yayla günleri bana hem çocukluğumu hem de köyün unutulmaz hatıralarını yeniden yaşattı. Serin sabahları, annemin ellerinin bereketini, keçilerin inadıyla uğraşmayı, ahşap yayla evlerinin kokusunu, soğuk suların ferahlığını, frenin bitip de hayatın incecik bir çizgiye gelip dayandığı o anı…
Temmuz 2025 Yayla Anıları, bir ömür boyu kalbimde taşıyacağım bir destan oldu.